2 Haziran 2008 Pazartesi

Kyoto Protokolü imzalanıyor

Bakanlar Kurulu’nun ardından açıklamaya yapan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, küresel ısınmayla mücadeleyi öngören Kyoto Protokolü’nü imzalamaya karar verdiklerini açıkladı. Çiçek, sera gazı sorunlarının azaltılması ve sınırlandırılmasını hukuki açıdan bağlayıcı duruma getiren bu protokolün 1997 yılında imzalandığını, 2005 yılında ise yürürlüğe girdiğini anlattı.

Çiçek, şöyle konuştu: “Bugün itibarıyla 176 ülke bu protokole taraf olmuştur. Bu protokolün ilk 5 yıllık uygulaması bitmek üzeredir, bundan sonrası için de hazırlıklar başlamıştır. Türkiye, bu protokolü kendine has nedenlerle başlangıçta imzalamamıştır. İmzalanmamış olması, bu görüşmelerin de belli ölçüde dışında kalmasını mümkün kılmaktadır. Yeni dönemle ilgili hazırlıklar başladığında Türkiye’nin çekinceleri olacaksa ya da kendine has şartları gündeme getirecekse bunu benimseyip, bu sürece daha aktif katılması gerekecektir. Onun için de bu protokolün onaylanması hükümetimizce benimsenmiştir. Kısa sürede TBMM’ye de gönderip, burada da onaylanması icap edecektir.”

Hükümet Sözcüsü Çiçek, şunları söyledi: “Kyoto’yu imzalamanın bundan sonra da çok büyük bir anlamı var, çünkü bu sözleşmeye taraf olmadığınız takdirde ilk 5 yıllık uygulama sonuçlarıyla ilgili bir hazırlık yapılıyor bundan sonraki dönemi planlayan bir hazırlık. Siz, bunu imzalamadığınız taktirde bu çalışmaya aktif olarak katılamazsınız. İkincisi ülkenizin özel şartları varsa katılmadığınız bir sözleşmeye de çalışmaya da bunları dahil edemezsiniz. O nedenle Türkiye’nin geçmişte bunu imzalamamakta kendine göre gerekçeleri olabilir, artık onlar geride kalmıştır. 2012 yılından sonraki çalışmalara daha aktif bir şekilde katılabilmesi için bunu benimsemesi gerekiyor”

31 Mayıs 2008 Cumartesi

Sera etkisi

Dünya üzerine düşen güneş ışınlarından çok, dünyadan yansıyan güneş ışınlarıyla ısınır. Bu yansıyan ışınlar başta karbondioksit, metan ve su buharı olmak üzere atmosferde bulunan gazlar tarafından tutulur, böylece dünya ısınır. Işınların bu gazlar tarafından tutulmasına da sera etkisi denir. Atmosferde bu gazların miktarının artması ısınmayı artırır.

Günümüzdeki tehlike, karbondioksit ve diger sera gazlarinin miktarindaki artışın bu dogal sera etkisini şiddetlendirmesinde yatmaktadır. Binlerce yıldır dünyamizdaki karbon kaynakları kararlı kalırken, şimdi modern insanoğlu aktiviteleri-fosil yakıtlarin kullanımı, ormanların yokoluşu, aşırı tarım yapılması, atmosfere büyük miktarlarda karbondioksit ve diger sera gazlarının atmosfere salınmasına sebep olmaktadır.

Yeryüzü güneşten gelen bir ışık enerjisi alır. Bu enerjinin bir kısmı bulutlar ve yer yüzeyi tarafından yansıtılır. Geriye kalan kısım atmosfer ve yeryüzü tarafından toplanır. Yeryüzü, bir kısmı atmosfer tarafından soğurulan kızılötesi ışınlar yayar. Bu kızılötesi ışınların uzaya giden kısmıyla yeryüzünde biriken güneş enerjisi dünyanın ortalama sıcaklığını sabitleyebilecek şekilde dengelenir.

Eğer atmosfer daha fazla kızılötesi ışın soğurursa, yeryüzü topladığından daha az enerji yayar ve bu ısınmasına neden olur. Bu durum, ilk sıcaklıktan daha yüksek bir sıcaklıkta yeni bir denge sağlanana dek yeryüzün ışımasını artırır. Buna sera etkisi denir. Sera etkisi olmasaydı yeryüzündeki ortalama sıcaklık -18 derece olurdu. Oysa,bugün sıcaklık 15 derece.

Kısaca kızılötesi ışınların atmosfer tarafından tutulması “sera etkisi” olarak adlandırılır, çünkü bitki seralarındaki camların iç tarafı, gezegenin atmosferi gibi görünen güneş ışınlarını geçirme ve nesneler tarafından seranın içine salınan kızılötesi ışınların bir kısmını geçirmeyerek tutma özelliğine sahiptir. Ancak bu etki seraların içine hakim olan sıcaklığın tek sorumlusu değildir. Camların iç tarafı havanın dolaşımını ve dolayısıyla ısının taşınarak azalmasını engeller. Bu durum özellikle rüzgar kuvveti dikkate alındığında daha önemlidir. Ancak, sera etkisinin bu son özelliği gezegeni çevreleyen uzay boşluğu için geçerli değildir ve bu anlamda sera etkisi olarak adlandırılan olaya dahil değildir.

Kızılötesi ışınları soğuran tüm gazlar sera etkisine neden olan gazlardır. Bunlar, karbondioksit, su buharı, metan gazı, azot protoksit, ozon ve sentetik endüstri molekülleridir. Etkileri, yoğunluklarına ve molekül başına soğurma kapasitelerine bağlıdır. Yoğunlukla ilgili olarak su buharının durumu ayrıcalıklıdır, çünkü yeryüzünde bolca bulunan su iklim sisteminin ayrılmaz parçasıdır. Su buharının atmosferdeki yoğunluğu havanın onu tutma kapasitesi ile belirlenir. Endüstriyel çağın başından beri insan faaliyetleri sera etkisi yaratan başka gazların salımına sebep oluyor ve bu gazların atmosferdeki yoğunluğu belirgin ve düzenli bir şekilde artıyor. Ek sera etkisi de küresel ısınmayı tetikliyor. Bu “radyoaktif gelişme” 1990 ile 2004 yılları arasında yüzde 20 oranında artış gösterdi.

Küresel ısınmanın sonuçları

Küresel ısınmanın sonuçları BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) çalışmaları sonucunda, küresel ısınmanın Avrupa'da, kutuplarda, küçük ada devletlerinde ve dünyanın başka bölgelerinde yol açabileceği sonuçlar belirlendi. Taslak halindeki rapor, 130'u aşkın ülke hükümetinin desteklediği ve 2000 dolayındaki bilim adamını ve hükümet temsilcisini kapsayan IPCC'nin yarın başlayacak toplantılarında ele alınacak ve nihai şekli, 6 Nisanda Brüksel'de açıklanacak.

-İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN AVRUPA'DA BEKLENEN ETKİLERİ-


-Nehir yatağı havzalarının, şiddetli ve tehlikeli akıntılara sahip kısımları yüzde 19'dan, 2070 yılında yüzde 34-36'ya çıkacak.

-Batı Avrupa'da muhtemelen milyonlarca insan, sulak alanlarla iç içe yoksunluk içerisinde yaşayacak.

-Küresel sıcaklık ortalamalarının hızla yükseleceği bir senaryonun gerçekleşmesi halinde 2080'lerde yılda fazladan 2,5 milyon kişi daha kıyı şeritlerindeki sellerden etkilenecek.

-Çeşitli senaryolara göre 2070'lerde akarsu potansiyelleri Avrupa'nın Akdeniz kısmında yüzde 20-50 arasında düşerken, Kuzey ve Doğu Avrupa kısımlarında yüzde 15-30 arasında artacak.

-Alp buzullarının küçük olanları ortadan kalkacak, büyükleri 2050 itibariyle yüzde 30-70 arasında eriyecek.

-Akdeniz'e yönelik turizm yazın düşerken, ilkbahar ve sonbaharda artacak.

-KUTUPLAR VE BAZI DİĞER BÖLGELER-

-Kuzey kutbundaki deniz buzulları 2100'e kadar yüzde 22-33 arasında azalacak, Antarktika'da ise tamamen ortadan kalkabilecek. Deniz dışı alanlardaki buzullarda önemli incelme olacak ve bu, yeryüzündeki deniz seviyesini yükseltecek.

-2100 yılına kadar deniz seviyesindeki yükselmenin 18-59 santimetre arasında olabileceği tahmin ediliyor.

-Şu anda 500 bin kilometre kare olan Himalaya buzul alanı, 2030'da 100 bin kilometre kareye kadar gerileyebilecek.

-Asya'da birçok ülkede açlık sorunu olacak.

-Asya'da 2020 yılında su sıkıntısı çeken kişi sayısı 1,2 milyar kişiye kadar yükselebilecek.

-Ada devletlerde genellikle kıyılara inşa edilen uluslararası havaalanları ve yollar su altında kalabilecek.

25 Mayıs 2008 Pazar

Küresel ısınmanın önlemleri

Küresel ısınma artık iyiden iyiye etkisini hissettirmeye başladı. Küresel ısınmayı durdurma gibi bir olanağımız artık kalmadı ancak yavaşlatabiliriz. Bunun için de en basit anlamda, herkesin yapabileceği bazı katkılar var. İşte yapabileceğimiz 10 katkı:

1- Ampulünüzü değiştirin: Standart akkor ampulünüzü tasarruf ampulü ile değiştirin, yılda 75 kg. karbondioksit tasarrufu sağlayın.
2- Daha az araba kullanın: Her zamankinden daha sık yürüyün, bisiklet kullanın ve toplu taşıma araçlarından daha çok faydalanmaya özen gösterin. Araba kullanmadığınız her iki kilometre için 0.75 kg. karbondioksit tasarruf edeceksiniz.
3- Geri dönüşüme katkıda bulunun: Evinizden çıkan çöplerin sadece yarısını geri dönüştürerek yılda bin 200 kg. karbondioksit tasarrufu sağlayabilirsiniz.
4- Lastiklerinizi kontrol edin: Düzgün şişirilmiş lastiklerle litre başına aldığınız yol yüzde 3 oranında artacaktır. Her 4 litre benzin tasarrufu, 10 kilo karbondioksiti atmosferimizden uzak tutar.
5- Daha az sıcak su kullanın: Suyu ısıtmak için çok fazla enerji gerekmektedir. Daha az su tüketen bir duş başlığı ile 175 kg., giysilerinizi soğuk ya da ılık suda yıkayarak da 250 kg. karbondioksit tasarrufu sağlayabilirsiniz.
6- Ambalajları fazla olan ürünlerden kaçının: Çöpünüzü yüzde 10 oranında azaltarak 600 kg. karbondioksit tasarrufu yapabilirsiniz.
7- Su ısıtıcınızı ayarlayın: Isıtıcınızı kışın iki derece aşağı, yazın iki derece yukarı ayarlayın. Bu basit ayarlamayla yılda bin kg. karbondioksit tasarrufu sağlayabilirsiniz.
8- Bir ağaç dikin: Bir ağaç ömrü boyunca bir ton karbondioksit emer.
9- Çözümün parçası olun: Harekete geçmek ve daha fazla bilgi almak için ' http://www.kuresel.org/ 'u ziyaret edin.
10- Herkese anlatın: Küresel ısınmayla ilgili bildiklerinizi çevrenize anlatın

24 Mayıs 2008 Cumartesi

G-8 ulkeleri ve kuresel isinma

G-8 ülkeleriyle sera gazı salımının yüksek olduğu ülkelerin çevre bakanları, gaz salımının azaltılması, türlerin yok olmasının önlenmesi ve atıkların geri dönüşümüyle ilgili görüşmeler için, Japonya'nın batısındaki Kobe kentinde bir araya geldi. G-8 ülkelerinin yanı sıra Çin ve Hindistan gibi hızla büyüyen ekonomilere sahip ülkelerin temsilcilerini de bir araya getiren toplantılar 3 gün sürecek.

Delegeler, küresel ısınmaya yol açan gazların salımını azaltmak için uzun dönemli hedeflerin oluşturulacağı, temmuz ayındaki liderler zirvesine hazırlık yapacak.G-8 liderleri geçen yıl Almanya'daki zirvede, 2050 yılına kadar sera gazı salımını yarıya indirme hedefini belirlemişti. Japonya, Avrupa Birliği ve Kanada öneriyi desteklerken, ekonomik büyümeyi ön plana alan gelişmekte olan ülkeler, bu hedef için ABD daha çaba göstermediği sürece anlaşmayı imzalamak istememişti.

22 Mayıs 2008 Perşembe

Küresel iklim değişikliği

Bireysel emeklilik ve hayat sektörünün önde gelen markalarından biri olan AvivaSA Emeklilik ve Hayat, geçen ay başlattığı "Geleceğini Biriktir" tasarruf kampanyası çerçevesinde hayata geçirdiği projelere bir yenisini ekledi. Capital ve Ekonomist dergileri ve WWF-Türkiye'nin işbirliği ile düzenlenen "Küresel İklim Değişikliği" konulu CEO Forum'a sponsor olan AvivaSA, şirketlerin de bu konuda üzerine düşen sorumlukları yerine getirmesi gerektiğini vurguladı.

"Geleceğini Biriktir" konsepti ile bir tasarruf kampanyası başlattıklarını belirten AvivaSA Genel Müdürü Meral Egemen, CEO Forum'a destek vererek, "hızla tüketilen dünyada" iş dünyasının üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğine dikkat çekmek istediklerini ifade etti. "Tükettiğimiz şeyleri üretmenin, bunu yaparken de daha az tüketmenin yollarını bulmamız gerekiyor" diyen Egemen, bu amaçla başlatılan tasarruf kampanyasının kişileri paraları dahil sahip olunan tüm kaynakları daha bilinçli kullanmalarına teşvik edeceğine inandıklarını belirtti. Egemen, "Bugün ise burada bulunarak bu sorumluluk duygusunu genişletme çalışmalarımızın ilkini gerçekleştiriyoruz. Çünkü inanıyoruz ki asıl sorumluluk dünyamıza, çevremize karşı duyduğumuz sorumluluktur. Burada ulaşacağımız her değer bizim için paha biçilemez olacaktır. Ve AvivaSA olarak, burada bulunan tüm şirketler olarak yarınlarımız için daha aktif çalışmaya başlıyor olacağız" dedi.

CEO Club Başkanı Akın Öngör ve AvivaSA Genel Müdürü Meral Egemen'in moderatörlüğünde Conrad Istanbul'da gerçekleşen toplantıda, WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Başkanı James Leape de bir sunum yaptı. Leape konuşmasında insanların doğayla uyum içinde yaşayacağı bir gelecek kurması için neler yapmaları gerektiğini anlattı. Küresel ısınmanın ekonomik etkilerine de değinen Leape, iklim değişikliğinin temel çalışma alanları olan su kaynakları, orman, deniz ve kıyılar üzerindeki etkilerine yönelik araştırma bulgularını da davetlilerle paylaştı.

Küresel ısınma ve tehditleri

WWF (World Wildlife Fund Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından yapılan araştırmaya göre, küresel ısınma bu yüzyılın sonunda bitki ve hayvan habitatının üçte birini tehdit ediyor. Nadir görünen türler ve bölünmüş ekosistemler şimdiden kirlilik ve ormanların yok edilmesinden dolayı tehdit altında ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.1990′lar geçen yüzyılın en sıcak yıllarıydı. Küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanusun derinliklerine, Ekvator’dan kutuplara kadar hissediliyor.Küresel ısınmanın etkileri gezegenin her yanında görülüyor, milyonlarca insanı sel, kuraklık ve susuzlukla karşı karşıya bırakıyor.

Avustralya’da 2002 yılında yaşanan şiddetli kuraklığın ana nedeni küresel ısınmaydı. Kuzey Pasifik’te somon popülasyonunda, bölgedeki sıcaklığın normalden 6 derece artması yüzünden büyük düşüş görüldü.

California kıyılarında yüzlerce deniz kuşunun, denizlerin ısınması yüzünden besin kıtlığı yaşamalarının sonucunda, öldüğü görüldü. Okyanuslardaki ısının artmasıyla mercan kayalıklarının büyük zararlar gördüğü belirlendi.

Avustralya’daki Great Barrier Reef, sürdürülebilir olmayan balıkçılık yöntemleri, yapılaşma ve iklim değişikliği yüzünden çok yakında kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya.

Atina ve Yeni Delhi gibi şehirlerde ölüm çanları artarak çaldı, sıcak hava dalgalarından bunaldılar. Yükselen deniz seviyesi Pasifik adaları ve Hint Okyanusu’ndaki adaların çoğunu tehdit ediyor.

Türkiye’de hava 3-3.6 derece ısınacak
Bilimadamları sadece 11 Avrupa ülkesinde 2001 yılında 80 kişinin seller yüzünden hayatını kaybettiğini belirtirken, sıcak dalgasından geçtiğimiz yıl 20 bin kişinin öldüğüne dikkat çekiyor. Son 5 bin yıldır Avrupa’daki buzulların şu an en alçak durumunda olduğuna da dikkat çeken Avrupalı bilimadamları, bu yaşanan ani iklim değişikliklerinin 600 bin kişiyi etkilediğini ve sadece geçen yıl 18.5 milyar dolarlık zarara yol açtığını kaydetti. Bilimdamlarının çıkardığı haritaya göre; Türkiye’de 3 ila 3.6 derece oranında ısınacak. Özellikle güneyde artış daha fazla görünüyor.

Grönland’da Orman
ABD’nin saygın üniversitelerden Colorado Üniversitesi Prof Dr. James White başkanlığında yürütülen Greenland Ice Core Project çerçevesinde yapılan araştırmalar, Grönland’ın da eskiden “ormanlık bir alan” olduğunu ortaya çıkardı. White ve ekibinin adayı kaplayan buzullar üstünde yaptığı araştırma, tam “3 kilometre” derinlikte sonuç verdi. Ekip elde edilen sonuçlar içinde çam tipi iğneli ağaçlarınkine benzeyen dikensi yaprakların, buğdaya benzeyen bitkilerin ve otların olduğunu tespit etti. 2003 yılı yazında 3085 metre derinlikte bir kayaya ulaştı ve araştırmalarını o derinlikte devam ettirmeye karar verdi. Yapılan özel işlemler sayesinde de son 123 bin yıldır adada meydana gelen değişiklikleri tespit edebildiler.

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Küresel ısınma ve Dünya

Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılmaktadır. Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından tutuluyor. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlıyor.Ama son dönemlerde fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış gösterdi. Bilim adamlarına göre işte bu artış küresel ısınmaya neden oluyor. 1860’tan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0.5 ila 0.8 derece kadar artığını gösteriyor.

Bilimadamları son 50 yıldaki sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkileri olduğu görüşünde. Üstelik artık geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşılıyor. Hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin edilmektedir. 2007’nin de dünya genelinde kayıtların tutulmaya başlandığı son 150 yıllık dönem içinde en sıcak yıl olabileceği öngörüsü var. Peki bu sıcaklık artışı yani küresel ısınma nelere yol açıyor, hayatımızı nasıl etkiliyor?

Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor. Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor.Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıküre’de kar örtüsünde yüzde 10’luk bir azalma oldu. 20’inci yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir artış olduğu saptandı. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, ilk bahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor. İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor.

İklim değişikliği

1- Ne? Ortak mirasımız;“KARBON UYGARLIĞI ”!
Milyonlarca yıllık doğal süreçlerle oluşan karbon varlıklarımızı sorumsuzca harcıyoruz.Son 125 yılda 1 trilyon varil petrol tüketildi, küresel orman varlığı ise 1850-1980 yılları arasında %15 azaldı.

2- Neden? Dünyanın battaniyesi KALINLAŞTI !
CO2 ve diğer sera gazları,dünyanın ortalama sıcaklığının yaklaşık 15oC düzeyinde kalmasını sağlar.Ama fosil yakıtların tüketilmesi ve orman alanlarının yok edilmesi sonucunda,1750 yılından bu yana atmosferdeki CO2 birikimi %30,CH4 birikimi %150, N2O birikimi %17 artarak 2004 yılında son 500,000 yılın en yüksek düzeylerine ulaştı.

3- Nasıl? Dünyanın ateşi YÜKSELDİ !
Son yüzyılda küresel ortalama sıcaklık en az 0,6oC arttı.Önlem alınmazsa, 21.yüzyılın sonunda ise sıcaklık artışının 5oC ’yi geçebileceği öngörülüyor. Son 50 milyon yılda bu kadar kısa bir sürede bu kadar büyük bir sıcaklık artışı görülmedi.1998 ve 2005 tarihin en sıcak yılları arasında ilk sıralarda. Son 200 yıldaki en sıcak 10 yıl son 20 yılda yaşandı.

4- Sonuç? Bu kadar sıcaklık artışı bile DÜNYANIN DENGESİNİ BOZDU !
1970’ten bu yana eriyerek yok olan kutuplardaki buzul alanı,Türkiye ’nin yüzölçümünün 2 katına eşit.2005 yılında;Bombay’da tarihin en büyük sel felaketi yaşanırken,Amazonlarda,Afrika ’da ve Avustralya ’da son 60-100 yılın en kurak mevsimi yaşandı,Atlantik Kasırga sezonu ise kasırga sayısı, şiddeti ve süresi açısıdan rekor kırdı.

5- Yani? Felaketler herkesin başına gelebilir, SİZİN DE !
Kuzey Kutbunda Inuit halkının yaşam alanları eriyen buzullar nedeniyle yok oluyor.Pasifik adalarının yerlileri ise deniz seviyesinin yükselmesi halinde yurtlarından ayrılıp mülteci olacaklar.Avrupa ’da aşırı sıcaklıklar bir ayda 20.000 ’den fazla insanın yaşamına mal oldu.Katrina Kasırgası’nın toplam maliyeti 150 milyar ABD Dolarını aştı.

6- Dahası? Beterin beteri; ANİ İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ !
Bilim insanlarına göre felaket senaryoları arasında;artan sıcaklıkların Sibirya buzulları altındaki binlerce ton sera gazını serbest bırakmasıyla küresel ısınmanın kontrolden çıkması,eriyen buzulların ise okyanuslardaki su akıntılarını yavaşlatarak ya da durdurarak Kuzey yarımkürenin ani bir buzul çağına girmesi yer alıyor.

20 Mayıs 2008 Salı

Yeraltı suyu kirliliği

Yeraltı suyunun kirlenmesi ve derecesinin ülkeden ülkeye ve yerel olarak önemli değişiklikler gösterebilmesine karşılık, kirlenmenin temel nedenlerini büyük başlıklar altında toplamak mümkündür. Yeraltı suyunun kirlenmesinin en belirgin nedeni kentsel ve endüstriyel atıkların çevreye verildikten sonra iklim durumuna, toprağın yapısına ve zamana bağlı olarak yeraltı suyuna taşınır. Yeraltı sularının kirlenmesinin diğer önemli nedenlerinden birisi de tarım ilaçları ve gübrelerin bilinçsiz kullanımı ile evsel atıkların doğrudan toprağa verilmesidir.

Ülkemizde en önemli yeraltı suyu kirlenme nedenlerinden biri, evsel atıkların doğrudan toprağa verilmesidir. Deterjan gibi parçalanmaya karşı dayanıklı bileşikler yeraltı suyuna ulaşarak içme suyu açısından sorun yaratabilmektedir. Gerçekten de ülkemizde bazı yeraltı suyu örneklerinde önemli miktarlarda deterjan bileşikleri bulunmuştur. Yeraltı suyu kalitesinde bozulmaya yol açan tarımsal faaliyetler ise pestisit ve gübre kullanımı ile hayvan atıklarının atılmasıdır.

SKK’ye göre yeraltı sularının kalite sınıfları aşağıda verilmiştir.
Sınıf YAS I : Yüksek kaliteli yeraltı suları
Sınıf YAS II : Orta kaliteli yeraltı suları
Sınıf YAS III : Düşük kaliteli yeraltı suları


Sınıf YAS I: Yüksek Kaliteli Yeraltı Suları
Sınıf Yas I sular, içme suyunda ve gıda sanayinde kullanılabilen yeraltı sularıdır. Bu sınıfa giren yeraltı suları diğer her türlü kullanma amacına uygundur.

Sınıf YAS II: Orta Kaliteli Yeraltı Suları
Sınıf Yas II sular, bir arıtma işleminden sonra içme suyu olarak kullanılabilecek sulardır. Bu sular tarımsal su ve hayvan sulama suyu veya sanayide soğutma suyu olarak herhangi bir arıtma işlemine gerek duyulmadan kullanılabilir.

Sınıf YAS III : Düşük Kaliteli Yeraltı Suları
Sınıf Yas III sular, yukarıda verilen kalite parametrelerinden daha kötü özellik taşıyan sulardır. Bu suların kullanım yeri, ekonomik, teknolojik ve sağlık açısından sağlanabilecek arıtma derecesiyle belirlenir.

Göl kirliliği

Bir gölün anaerobik hale geçmesinde, gölün asimilasyon kapasitesinin önemi çok büyüktür. İkincil kirlenme adı da verilen ötrofikasyon ise, göllerde fosforca zengin olan evsel atıksular, tarımsal drenaj suları ve bazı endüstriyel atıksuların gölde beslenmeyi artırarak fotosentezle aşırı alg üremesine ve organik madde miktarının artmasına neden olmasından dolayı birtakım kimyasal değişiklikler meydana gelir. Sudaki azot ve fosfor konsantrasyonlarına göre göller 3 sınıfa ayrılır. Azot ve fosfor konsantrasyonlarının belirli sınırların üzerine çıkması sonucunda hızlandığı göllere “ötrofik”, fosfor ve azot konsantrasyonlarının ve üretimin düşük olduğu göllere “oligotrofik”, bu iki sınır durum arasındaki göllere ise “mezotrofik” adı verilir.

Çeşitli amaçlarla kullanılan göl, gölet ve baraj rezervuarlarının kalite özellikleri ve sınıflandırılması SKKY’nin “Kıtaiçi Yüzeysel Suların Sınıflandırılması” konusunda açıklanan şekilde Tablo: IV.2.1 gereğince yapılır.

Yine SKKY’ne göre “ Göl Sularına Ait Alıcı Ortam Standartları” ile ilgili Tablo: IV.2.2’de, göl, gölet ve baraj rezervuarlarının en önemli tehdit unsuru olan ötrofikasyon olayının kontrolü için azot ve fosfor sınıflandırılması getirilmektedir. Göl kirliliği ile ilgili olarak ölçüm ve tespit çalışmaları tamamlanmış olup bu konu ile ilgili olarak çeşitli projeler yürütülmektedir.

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Akarsu kirliliği nedir?

Sağlıklı bir akarsuda ekolojik denge bulunmaktadır. Evsel ve endüstriyel kirlenme bu dengenin değişmesine neden olur. Akarsuya verilen kirleticilerin seyreltilmesi ve taşınımı üzerinde sonuç açısından oldukça önemlidir. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ne göre kıtaiçi yüzeysel su kategorisine giren akarsular 4 ana sınıfa ayrılmıştır.
Buna göre;
Sınıf I : Yüksek kaliteli su,
Sınıf II : Az kirlenmiş su,
Sınıf III : Kirli su,
Sınıf IV : Çok kirlenmiş su.
Yukarıda belirtilen kalite sınıflarına karşılık gelen suların, aşağıdaki su ihtiyaçları için uygun olduğu kabul edilir.

Sınıf I: Yüksek Kaliteli Su
a. Yalnız dezenfeksiyon ile içme suyu temini.
b. Rekreasyonel amaçlar (yüzme gibi vücut teması gerektirenler dahil),
c. Yalnız dezenfeksiyon ile içme suyu temini,
d. Alabalık üretimi,
e. Hayvan üretimi ve çiftlik ihtiyacı,
f. Diğer amaçlar.

Sınıf II: Az Kirlenmiş Su
a. İleri veya uygun bir arıtma ile içme suyu temini,
b. Rekreasyonel amaçlar,
c. Alabalık dışında balık üretimi,
d. Teknik Usuller Tebliği’nde verilecek olan sulama suyu kalite sınırlarını sağlamak şartıyla sulama suyu olarak,
e. Sınıf I dışındaki diğer bütün kullanımlar.

Sınıf III: Kirlenmiş Su
Gıda, tekstil gibi kaliteli su gerektiren endüstriler hariç olmak üzere uygun arıtmadan
sonra endüstriyel su temininde kullanılır.

Sınıf IV: Çok Kirlenmiş Su
Yukarıda I, II ve III sınıfları için verilen kalite parametreleri bakımından daha düşük
kalitedeki yüzeysel suları ifade eder.

Sera gazları

SERA GAZLARININ TANITIMI
Sera gazlarının adları biraz önce açıklanmıştı. Bunların nitelikleri, küresel ısınmadaki payları ve atmosferdeki yoğunlukları birbirinden farklıdır. O nedenle bunlar hakkında aydınlatıcı bilgi verilmesi yararlı görülmüştür (Çepel 2003).

Karbondioksit
Bu gaz, fosil yakıtların (petrol ve türevleri, kömürlerin ve doğal gazın) sanayide kullanılması sonucunda oluşarak atmosfere karışmaktadır. Atmosfere karışan karbondioksidin %80 – 85’i fosil yakıtlardan, %15-20’si de canlıların solunumundan ve mikroskobik canlıların organik maddeleri ayrıştırmasından kaynaklanmaktadır (Mitscherlich 1995). Bu nedenlesanayileşme devriminden önce atmosferdeki toplam karbondioksit miktarı 600 milyar ton tahmin edildiği halde, bugün bu miktarın yaklaşık 750 milyar tona çıktığı bildirilmektedir (Houghton et al. 1994’e göre Kadıoğlu 2001). Bir yandan fosil yakıt kullanımının hızla artışı, öte yandan fotosentez için tonlarca karbondioksit harcayan ormanların ve bitkisel planktonların tahribi, atmosferdeki karbondioksit miktarını son 160 bin yılın en yüksekdüzeyine ulaştırmıştır. Yapılan ölçmeler, bu artışın devam ettiğini göstermektedir.

Bilim insanlarının son zamanlarda geliştirdikleri matematiksel bilgisayar modellere göre, CO2 yoğunluğunun iki katına çıkması halinde küresel sıcaklığın 3°С artacağı hesaplanmıştır. Bu sonuç, karbondioksitin küresel ısınmadaki etki derecesinin ne kadar yüksek olduğu konusunda bir fikir vermektedir. Gerçekten sera gazları içinde karbondioksit, küresel ısınmada % 50 paya sahiptir. Bunun nedeni, hem miktarının çok hem de karbondioksit moleküllerinin atmosferdeki ömrünün 50 – 100 yıl gibi çok uzun olmasıdır. O nedenle küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlerin başında karbondioksit salınımının azaltılması gelmekte ve bu hususta uluslar arası düzeyde olağanüstü çabalar harcanmaktadır.

Metan
Bu gaz organik artıkların oksijensiz ortamda ayrışması (anaerobik ayrışma) sonucunda meydana gelmektedir. Başlıca kaynakları pirinç tarlaları, çiftlik gübreleri, çöp yığınları ve bataklıklardır.

Azot Oksitleri
Bu sera gazının kaynakları egzoz gazları, fosil yakıtlar ve organik maddelerdir. Küresel ısınmadaki payı % 5’dir.

Kloroflourkarbon Gazları (CFC-H)
Bu sera gazları için doğal kaynak yoktur. Spreylerdeki püskürtücü gazlar, soğutucu aletlerde kullanılan gazlar, bilgisayar temizleyiciler, bu gazların başlıca yapay kaynaklarıdır. Küresel ısınmadaki payları % 22 oranındadır.

Ozon
Yeryüzüne yakın atmosfer tabakalarındaki ozon’un başlıca kaynağı, egzoz gazlarının 2/3’ünü oluşturan azotoksitlerin ultraviyole ışınları ile fizikoşimik reaksiyona girmesidir. Bu reaksiyon sonucunda bol miktarda ozon meydana gelir ve atmosferde birikir. Yalnız, bu gazın oluşumu egzoz gazlarına ve güneşin ışınlarına bağlı olduğu için (geceleri üretilmez) miktarı çok değildir. Küresel ısınmadaki sera etkisi % 7 kadardır.

Su Buharı
Küresel ısınmada sera etkisi bakımından en başta gelir. Ancak yeryüzüne yakın atmosfer içindeki miktarı çok nadir hallerde yükselir. Bol miktarda bulunduğu atmosfer katmanı genellikle bulutların oluştuğu yükseklerdeki atmosfer tabakalarındadır. O nedenle daha çok güneşten gelen ışınları tutmada ve yükseklere yansıtmada (albedo) etkilidir. Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, küresel ısınmanın temel nedeni, bol fosil yakıt kullanılmasıyla atmosfere salınan karbondioksit miktarının çok yüksek miktarlara ulaşmasıdır. Miktar ve atmosferde kalma süresinin çok yüksek olması nedeniyle küresel ısınmada, sera gazları içindeki etki payı da çok yüksek olmaktadır (%50).

18 Mayıs 2008 Pazar

Küresel ısınma resimleri






Küresel ısınmanın nedenleri

İklim sistemi içsel ve insani etkiler, güneş hareketleri ve sera gazları, vb. nedenlerden etkilenmektedir. İklimbilimciler (klimatolog) küresel ısınma konusunda hem fikirdirler. Bu değişimin detaylı nedenleri açık bir araştırma alanıdır ama bilimsel çoğunluk sera gazlarının son zamanlardaki sıcaklık artışının başlıca nedeni olduğunu belirtmektedir.

Atmosferdeki karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) oranlarındaki artış dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmektedir. CO2 oranındaki artış dünyanın yüzeyini ısıtmakta ve kutuplara yakın buzların erimesine yol açmaktadır. Buzlar eridikçe yerlerini kara veya sular almaktadır. Kara ve suların buza oranla daha az yansıtıcı olması güneş ışınımı emilimini arttırmakta ve dolayısıyla buzullarda daha fazla erimeye yol açmaktadır.

Doğal Nedenler :

Güneşin Etkisi:
ESA bilim adamlarından Paal Brekke; iklim bilimcilerinin uzun süredir Güneş beneklerinin 11 yıllık döngüsel hareketini ve Güneş'in yüzyıllık süreçler içinde parlaklık değişimini incelediklerini belirtmiştir. Bunun sonucunda Güneş'in manyetik alanı ve protonlar ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan güneş rüzgarının, Güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan görevinde olduğu açıklanmaktadır. Güneş'in değişken aktivitesiyle zayıflayabilen bu kalkan, kozmik ışımaları geçirmektedir. Kozmik ışımaların fazla olması bulutlanmayı arttırmakta, Güneş'ten gelen radyasyon oranını değiştirerek küresel sıcaklık artışına neden olmaktadır.

Güneş'ten gelen ultraviyole ışınım aynı zamanda kimyasal reaksiyonların oluştuğu (ve dolayısıyla atmosferin tamamını etkileyen) ozon tabakası üzerinde değişikliğe yol açacaktır.

Dünya'nın Presizyon Hareketi:
1930 yılında Sırp bilim adamı Milutin MİLANKOVİÇ Dünya'nın Güneş çevresindeki yörüngesinin her doksanbeş bin yılda biraz daha basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her kırkbir bin yılda Dünya'nın ekseninde doğrusal bir kayma ve her yirmi üç bin yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir. Günümüz bilim adamlarının bir çoğu Dünya'nın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeyse yüz bin yıllık periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dünya'nın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır.

El Nino'nun Etkisi:
"Güney salınımı sıcak olayı" olararak tanımlanabilecek El Niño hareketi, 1990-1998 yıllarında tropikal doğu Pasifik Okyanusu'nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının normalden 2-5º daha yüksek olmasına neden olmuştur. Özellikle 1997 ve 1998 yıllarındaki rekor düzeyde yüzey sıcaklıklarının oluşmasında, 1997-1998 kuvvetli El Niño olaylarının etkisinin önemli olduğu kabul edilmektedir. 1998'deki çok kuvvetli El Niño bu yılın küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmen olarak değerlendirilebilir

Küresel ısınmanın etkileri

Küresel ısınma en büyük etkisini 21. yüzyılda gösterecek.Dünyanın her yerinde küresel ısınmanın etkileri üzerine görüşmeler yapılıyor.Yıkıcı etkilerinin nasıl yavaşlatılabileceği konusunda araştırmalar yapılıyor. küresel ısınmayla birlikte deniz seviyeleri yükselecek. On yıl kadar sonra geri dönüş mümkün olmayabilir.

Sera etkisiyle de gezegenimiz günden güne yok oluyor.Gezegenimizin çevresini saran bir kalkan var.Bu kalkan Nitrojen ve Oksijenden oluşuyor.Bu kalkan CO2 ( Karbondioksit) ve CH4 ( metan gazı) sebebiyle zarar görüyor.
Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Chris Thomas tarafından Nature dergisinde yayınlanan bir yazıda “küresel ısınma 2050’ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecek” denmektedir. Otomobiller ve fabrikaların gaz yayılımında en büyük etkenler olduğunu vurgulayan Thomas, yayılan gazların, 21. yüzyılın son yıllarına doğru ortalama sıcaklıkları tarihte görülmemiş düzeylere yükselteceğini belirtmekte. Ve eğer bir çözüm üretilmezse, türlerin kitlesel tükenişlerinin tarihte görülmemiş boyutlara ulaşabileceğine dikkat çekmekte.

Yerkürede 1992 verilerine göre 12,5 milyon tür yaşamaktadır. Bu türlerin insan marifetiyle yok olma hızları doğal yok olma hızlarının 100 ila 1000 katı olarak tahmin edilmektedir, bu eğilim devam ederse 50 ilâ 100 yıl içerisinde mevcut türlerin %10-50’sinin yok olacağı hesaplanmaktadır.

Bugün doğadaki kuş türlerinin yaklaşık %15’i –ki bu 1000 türe karşılık geliyor– tükenme tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Doğadaki besin zincirinin bir kez kırılması inanılmaz sonuçlara yol açacağından canlı türlerinin bazılarının ortadan kalkması, diğer canlı türlerini de doğrudan etkileyecektir.

Dünya besin üretimi giderek sınırlı sayıda bitki türü ve çeşidine bağımlı hale gelmektedir. Balık stoklarının %47’si tamamen tüketilmiştir; %18’i aşırı tüketildiği için yok olmaktadır, %10’u ise aşırı tüketildiği için verimliliğini yitirmiştir. Okyanuslarda birikmiş olan karbon miktarları yüzünden okyanusların asitliği artmıştır. Bu, balıkların yaşamını doğrudan etkileyecek bir durumdur. Hepsi birer karbon emme makinesi olan mercanların yavaş yavaş ortadan kalktığı görülüyor. Böyle bir durum doğadaki karbon zincirinin kırılmasına ve buna bağlı olarak karbondioksit emisyon miktarlarının inanılmaz boyutlarda artmasına sebep olabilir.
Yapılan araştırmalara göre, dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyıl boyunca 0,6 ºC kadar artmış, son kırk yıldır atmosferin 8 kilometrelik alt kısmında sıcaklıklar yükselmiş, kar örtüsü ve buzlanma ise %10 civarında azalmıştır.

Bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre, 11 bin 700 yıl önce Afrika’yı etkisi altına alan hava dalgasıyla oluşan Kilimanjaro buzulu erimeye başladı. Science dergisinde yayımlanan araştırmada, “uydu verilerine bakılırsa, 2020 yılında Kilimanjaro’nun beyaz şapkası yok olacak” deniliyor. Yok olacağından söz edilen Kilimanjaro’nun tepesinde bulunan buz tabakası, şu anda bile susuzluk çeken Tanzanya’nın nehirlerini besleyen ana kaynak. 2025 yılı itibariyle dünya nüfusunun neredeyse yarısının su kıtlığıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir.

Küresel ısınma nedir?

Sanayi devriminden beri, özellikle fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma ve sanayi süreçleri gibi çeşitli insan etkinlikleri ile atmosfere salınan sera gazlarının atmosferdeki birikimlerindeki hızlı artışa bağlı olarak, şehirleşmenin de katkısıyla doğal sera etkisinin kuvvetlenmesi sonucunda, yeryüzündeki ve atmosferin alt bölümlerindeki (alt troposfer) sıcaklık artışına “küresel ısınma” adı verilmektedir.

Küresel ısınmaya yol açan sera gazları; temel olarak, fosil yakıtların yakılması (enerji ve çevrim), sanayi (enerji ilişkili; kimyasal süreçler ve çimento üretimi, vb. enerji dışı), ulaştırma, arazi kullanımı değişikliği, katı atık yönetimi ve tarımsal (enerji ilişkili; anız yakma, çeltik üretimi, hayvancılık ve gübreleme vb. enerji dışı) etkinliklerden kaynaklanmaktadır.Küresel hesaplamalara göre, atmosfere salınan insan kaynaklı sera gazı salımları nedeniyle, küresel karbon dengesi denk kapanmamaktadır.Küresel karbon döngüsünün normal akışlarına ek olarak, esas olarak arazi kullanımı değişiklikleri ve ormansızlaştırma yoluyla 1.6 milyar ton (MMt) ve fosil yakıt yanmasından 6.3 MMt olmak üzere her yıl toplam 7.9 MMt karbon (C) atmosfere salınır (IPCC, 2002). Küresel karbon döngüsünün iki büyük ana bileşenini oluşturan karasal ekosistemler (ormanları da içeren tüm bitki örtüsü ve topraklar) ve okyanuslar, toplam tutarın 4.6 (2.3+2.3) MMtC’lik bölümünü tutar.

Karasal ekosistemlerin ve okyanusların tuttuğu ya da uzaklaştırdığı karbon tutarı atmosfere salınan toplam tutardan çıkarıldığında, her yıl insan kaynaklı net 3.3 MMtC’nin atmosferde kaldığı bulunur. Bu yüzden, iklim değişikliğini önleyebilmenin odak noktasını, atmosfere salınan sera gazı salımlarını sınırlandırma ve/ya da azaltmanın yanı sıra, her yıl atmosferde kalan yaklaşık 3.3 MtC’lik fazla karbonun yutaklar aracılığıyla atmosferden uzaklaştırılması ve haznelerde biriktirilmesi çabaları oluşturur.

Toprak kirliliği nedir?

Toprak kirliliği, toprağın, insan etkinlikleri sonucu oluşan çeşitli bileşiklere bulaştırılmasını takiben, toprakta yaşayan canlılar ile yetişen ve yetiştirilen bitkilere veya bu bitkilerle beslenen canlılara toksik etkide bulunacak ve zarar verecek düzeyde anormal fonksiyonda bulunmasını, toprağa eklenen kimyasal materyalin toprağın özümleme kapasitesinin üzerine çıkması, toprağın verim kapasitesinin düşmesi şeklinde tanımlanabilir.

Toprak sistemi ilişkili olduğu su ve hava sistemlerinin içerdiği kirletici unsurlar için son depolama noktasıdır. Diğer taraftan toprak, karasal ekosistemin taşıyıcı unsurudur ve toprak kalitesindeki değişim, gerek doğal ve gerekse tarım ekosisteminin verimliliğini etkilemektedir. Topraklar kirli hava ve suyun taşımış oldukları unsurlar tarafından kirlendiği gibi, tarımsal uygulamalar ve endüstriyel aktivitelerle de yaygın veya yerel ölçeklerde nitelik değiştirmektedir.

Su kirliliğinin nedenleri

Ülkemizde su kirliliğine etki eden unsurlar;

1. Sanayileşme,
2. Şehirleşme,

3. Nüfus artışı,
4. Zirai mücadele ilaçları (Pestisid) ve kimyasal gübreler olarak gruplandırılabilir.

Gerçekte sanayinin çevre üzerindeki olumsuz rolü belki diğer tüm faktörlerden çok daha fazladır. Ülkemizde özellikle sanayi kuruluşlarının sıvı atıkları ile su kirliliğine ve dolaylı olarak yine su kirliliğine bağlı, toprak ve bitki örtüsü üzerinde aşırı kirlenmelere neden olduğu ve hızlı bir şekilde çevrenin tahribine yol açtığı bilinmektedir.

Ayrıca sanayileşme hareketleri ile şehirlere göç olayı da başlamış ve bu durum yine hızlı ve düzensiz kentleşmeye sebep olmuştur.

Ülkemizde su kirliliğine etki eden unsurlar; sanayileşme, kentleşme, nüfus artışı, zirai mücadele ilaçları ve kimyasal gübreler olarak gruplandırılabilir. Sanayinin çevre üzerindeki olumsuz etkisi diğer faktörlerden çok daha fazladır. Sanayi kuruluşlarının sıvı atıkları ile su kirliliğine ve dolaylı olarak da yine su kirliliğine bağlı, toprak ve bitki örtüsü üzerinde aşırı kirlenmelere neden olduğu ve doğa tahribine yol açtığı bilinmektedir. Ayrıca sanayileşme hareketleri ile kente göç olayı da başlamış ve bu durum yine hızlı ve düzensiz yapılaşmaya sebep olmaktadır.

Zirai mücadele için kullanılan ilaçlamalarda havadaki ilaç zerrelerinin rüzgarla sulara taşınması veya pestisid üretimi yapan fabrika atıklarının durgun veya akarsulara boşaltılması sonucunda su kaynaklarımız pestisidlerle kirlenmektedir.

Diğer yandan, kimyasal gübrelerin bilinçsizce ve aşırı kullanımı da zaman içinde toprağı çoraklaştırmakta ve yine doğal çevrim ile gerek su kirlenmesi ve gerekse diğer etkileri ile olumsuzluklar yaratmaktadır. Alıcı ortamlara göre su kirliliği dörde ayrılır.

Su kirliliği nedir?

Su kirliliği, istenmeyen zararlı maddelerin, suyun niteliğini ölçülebilecek oranda bozmalarını sağlayacak miktar ve yoğunlukta suya karışma olayıdır.

Konutlar, endüstri kuruluşları, termik santraller, gübreler, kimyasal mücadele ilaçları,tarımsal sanayi atık suları, nükleer santrallerden çıkan sıcak sular ve toprak erozyonu gibi süreçler ve maddeler su kirliliğini meydana getiren başlıca kaynaklardır. Bunların hepsi doğrudan doğruya veya dolaylı olarak canlı ve cansız varlıklara zarar vermektedir. Suların kirlenmesine karşı alınabilecek önlemler iki grupta toplanabilir:

1- Su kullanımında tasarruf sağlayacak önlemler
2- Suları temizleyen teknik önlemler.

Gürültü kirliliği nedir?

İnsanlar üzerinde olumsuz etki yapan ve hoşa gitmeyen seslere gürültü denir.

Özellikle büyük kentlerimizde gürültü yoğunlukları oldukça yüksek seviyede olup, Dünya Sağlık Örgütü'nce belirlenen ölçülerin üzerindedir. Kent gürültüsünü artıran sebeplerin başında trafiğin yoğun olması, sürücülerin yersiz ve zamansız klakson çalmaları ve belediye hudutları içerisinde bulunan endüstri ölgelerinden çıkan gürültüler gelmektedir.

Meskenlerde ise televizyon ve müzik aletlerinden çıkan yüksek sesler, zamansız yapılan bakım ve onarımlar ile bazı işyerlerinden kaynaklanan gürültüler insanların işitme sağlığını ve algılamasını olumsuz yönde etkilemekte, fizyolojik ve psikolojik dengesini bozmakta, iş verimini azaltmaktadır.

Hava kirliliğinin nedenleri

Doğal Kaynaklar: Yanardağ volkan faaliyetleri, orman yangınları ve bitki örtüsünün bozulması verilebilir.

Yapay kaynaklar: İnsanların faaliyetleri sonucu oluşan kaynaklardır. Bunlara ısınma amacıyla konutlarda yakıt kullanımı, sanayi faaliyetleri ve trafik verilebilir.

1.Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliği

Kentlerimizdeki ısınmadan kaynaklanan hava kirliliği özellikle kış döneminin başlaması ile birlikte artış göstermektedir. Kış aylarında ısınmadan kaynaklanan hava kirliliğinin temel sebepleri; ısınmada kalitesiz yakıtların (kükürt, kül ve nem oranı yüksek kalori değeri düşük kömürler) iyileştirilme işlemine tabi tutulmadan kullanılması, yanlış yakma tekniklerinin uygulanması ve kullanılan kazanların bakımlarının düzenli olarak yapılmaması olarak sıralanabilir. Bunların yanı sıra hızlı nüfus artışı ve kentlerde nüfus yoğunlaşması, topoğrafik ve meteorolojik şartlara göre şehirlerin yanlış yerleşmesi ve dolayısıyla çarpık kentleşme şehirlerimizde görülen hava kirliliğini artırmaktadır.

Kış aylarında ısınma amacıyla soba ve kaloriferlerde genellikle odun, kömür, fuel-oil ve doğal gaz yakılmaktadır. Soba veya kalorifer kazan bacalarından çıkan gazlara genel kirleticiler denilmektedir. Bunlar; karbonmonoksit (CO), kükürtdioksit (SO2), azotdioksitler (NOx) ve partikül maddeler (is, kurum ve toz) dir.

2. Sanayiden Kaynaklanan Hava Kirliliği

Fabrikaların bacalarından çıkan kimyasal gazlar, tozlar ve dumanlar havayı kirletmektedir. Fabrikalarda enerji ihtiyacı için yakılan yakıtlar ve fabrikada yapılan işlemden oluşan kirleticiler baca ile havaya atılarak kirliliğe neden olmaktadır. Günlük ihtiyaçlarımızın karşılanması, yurdumuzun kalkınması, yeni iş sahalarının açılarak işsizliğin önlenmesi için bu fabrikaların mutlaka çalışması ve üretimlerini sürdürmesi gerekir. Burada önemli olan hem kalkınmayı sürdürmek ve hem de çevreyi korumaktır.

İşyerleri, fabrikalar çevreyi kirletmemek için gerekli önlemleri almalıdır. Örneğin, temiz enerji kaynakları kullanmalı, filtre sistemleri kurulmalı, geri dönüşümü mümkün olan hammaddeler kullanılmalı, personel çevre konusunda eğitilmeli, yeşillendirme çalışmaları yapılmalı, teknolojik yenilikler takip edilmeli ve uygulanmalıdır. Sanayileşmenin yer seçimi önemlidir. En önemlisi yetkili kurumlardan gerekli izinler, mutlaka alınmalıdır. Detaylı Bilgi İçin...

3. Trafikten Kaynaklanan Hava Kirliliği

Ulaşım araçları günlük yaşantımızın bir parçasıdır. Her gün değişik şekilde yararlandığımız bu motorlu karayolu taşıtları havaya verdikleri kirletici gaz ve taneciklerle çevremizi ve soluduğumuz havayı kirletmektedir.

Hava kirliliğinin yarısı motorlu taşıtlarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle büyük kentlerin ana cadde ve kavşaklarında, karayolları çevrelerinde havayı kirleten madde emisyonları (atmosfere atılan gaz, toz, is v.s.) önemli boyutlardadır.

Bir insanın günlük ihtiyacı olan 15 m3 temiz havayı bir tek taşıtın sadece 10 dakikalık bir süre içerisinde tehlikeli hale dönüştürmesi, kentlerdeki yüz binlerce taşıtın neden olduğu hava kirliliğinin boyutu hakkında bizlere yeterli bir fikir verebilir.

Şehir trafiğindeki araçlar; teknik bakımlarının yeterince yapılmaması, bilinçsiz kullanımı ve bir kısmının çok eski oluşları nedeniyle kirletici özellikleri bir kat daha artarak, önemli kirletici kaynak durumundadırlar.

Taşıtlarda hava kirliliği yaratan kirletici kaynaklar, motor cinsine göre değişmektedir. Taşıtlarda benzinli ve dizel motor olmak üzere iki tür motor kullanılmaktadır. Benzinli motorla çalışan bir taşıtın başlıca kirletici kaynakları; egzoz borusu, benzin deposu, kartel havalandırma, karbüratör, fren balataları ve lastiklerdir.

Dizel motorlu taşıtlarda ise başlıca kirletici kaynakları egzoz borusu, fren balataları ve lastiklerdir. Egzozdan üç tür duman çıkar. Siyah duman, tam yanmamış yakıt taneciklerinin oluşturduğu dumandır. Uygun yanma koşullarının olmadığını gösterir. Gri-Beyaz duman, tam yanma artığı maddelerin oluşturduğu dumandır. Uygun yanma koşullarının olduğunu gösterir. Mavi duman, yanmamış yakıt ve yağ karışımı olup, genellikle motorun bakıma ihtiyacı olduğunu gösterir.

Taşıtlardan kaynaklanan kirleticiler, genel ve özel kirleticiler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Egzoz gazları içinde bulunan karbondioksit (CO2), su buharı (H2O), hidrojen (H2) ve azot (N2) gazları kirletici olarak kabul edilmemektedir. Egzoz gazı içerisindeki karbonmonoksit (CO), partikül madde (is, toz, tanecik v.s.) ve hidrokarbonlar genel kirleticiler olarak kabul edilmektedir. Benzinli taşıtlarda ise kurşun (Pb) bileşikleri önemli bir kirleticidir.

Hava kirliliği nedir?

Atmosferde toz, duman, gaz, koku ve saf olmayan su buharı şeklinde bulunabilecek kirleticilerin, insanlar ve canlıların sağlığını olumsuz yönde etkileyecek ve/veya maddi zararlar meydana getirecek miktarlara yükselmesi, “Hava Kirliliği” olarak nitelenmektedir.

İnsanların çeşitli faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim aktiviteleri sırasında ortaya çıkan atıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatı olumsuz yönde etkilenmektedir.

Havayı kirleten maddelerin sınır değerleri (havada zararlı olmayacak derecedeki en yüksek değerleri), her ülkenin ilgili kuruluşları tarafından yönetmeliklerle belirlenir. Kirletici maddelerin niteliğine göre, canlılara vereceği zarar şekil ve dereceleri de değişir. Hava kirliliğine karşı alınabilecek önlemler, kirlilik kaynağına göre (fabrika, termik santral, konutlar, taşıt araçları) çok çeşitlidir.

Çevre kirliliği resimleri





Çevre kirliliğinin nedenleri

Çeşitli kaynaklardan çıkan katı, sıvı ve gaz halindeki kirletici maddelerin hava, su ve toprakta yüksek oranda birikmesi çevre kirliliği oluşmasına neden olmaktadır. Hızla artan dünya nüfusunun ihtiyaçlarının karşılanması için teknolojinin gelişmesine bağlı olarak endüstrileşmenin de artması gerekmektedir. Bu artış beraberinde var olan doğal kaynakların hızla tükenmesine neden olmaktadır. Çevre Kirliliğinin nedenleri aşağıda kısaca sıralanmıştır.

Hızlı nüfus artışı,

Plansız kentleşme,

Plansız endüstrileşme,

Doğal kaynakların hoyratça kullanılması,


Son yıllarda teknoloji ve sanayinin hızla gelişmesi, çevre sorunlarının da artmasına sebep olmuştur. Artan nüfusla birlikte devreye giren altyapılar, faaliyete geçtikleri günde bile yetersiz kalmaktadır. Bu plansız endüstrileşme ve sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar, verimi artırmak amacıyla tarımda kimyasal maddelerin bilinçsizce kullanılmasıyla birlikte, gerekli çevresel önlemler alınmadan ve arıtma tesisleri kurulmadan yoğun üretime geçen sanayi tesisleri, çevre kirliliğini tehlikeli boyutlara çıkarmıştır. Yapılan araştırmalar Dünyadaki mevcut çevre kirliliğinin % 50 'sinin, son 35 yılda meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Hızlı nüfus artışı, çevre sorunlarına önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Türkiye, OECD ülkeleri arasında en yüksek nüfus artış oranına sahiptir.

Çevre kirliliği nedir?

Çevre; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Diğer bir deyişle “Ekosistem” olarak tanımlanabilir. Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziksel unsurlarını, insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise biyolojik unsurlarını teşkil etmektedir.

Doğanın temel fiziksel unsurları olan, hava, su ve toprak üzerinde olumsuz etkilerin oluşması ile ortaya çıkan ve canlı öğelerin hayati aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen cansız çevre öğeleri üzerinde yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayına "Çevre Kirliliği" adı verilmektedir.

8 Nisan 2008 Salı

Gizlilik Politikası ve Şartlar

Web sitemizi ziyaret ettiğiniz zamanlarda reklam hizmeti vermek için üçüncü taraf reklam şirketlerini kullanmaktayız. Söz konusu şirketler, bu sitelere ve diğer web sitelerine yaptığınız ziyaretlerden elde ettikleri (adınız, adresiniz, e-posta adresiniz veya telefon numaranız dışındaki) bilgileri ilginizi çekecek ürün ve hizmetlerin reklamını size göstermek için kullanabilir. Bu uygulama hakkında bilgi edinmek için ve söz konusu bilgilerin bu şirketler tarafından kullanılmasını engellemek üzere seçeneklerinizin neler olduğunu öğrenmek isterseniz NAI Self-Regulatory principles for publishers (PDF) belgesinin A Eki'ne bakınız . NAI'nın örnek dili istediği zaman değiştirilebileceğini unutmayın.

Üçüncü taraf satıcı olarak Google, sitenizde reklam yayınlamak için çerezlerden yararlanır. Google, DART çerezlerini kullanarak kullanıcılarınıza, sitenize ve İnternet'teki diğer sitelere yaptıkları ziyaretlere dayalı reklamlar sunar. Kullanıcılar, Google reklam ve içerik ağı gizlilik politikasını ziyaret ederek DART çerezinin kullanılmasını engelleyebilir.

Bu internet sitesini kullananlar yukarıda belirtilen şartları kabul etmiş sayılırlar.